YALNIZLIK VE ORTA YOLDA DİNLENMEK ÜZERİNE… (BÖLÜM 1)

middle-path-sign

Kanımca, dayanak noktasız kalmak en büyük yalnızlık. Buna aynı zamanda aydınlanma da denmesi o yüzden bana ilk duyduğumda çok ilginç gelmişti. Çünkü kendi kalıplarıma çok aykırı bir düşünceydi.

Budizm’de hep bahsi geçen ‘orta yolu bulma’ meselesinde, orta yolun hiç bir dayanak noktasının olmadığı söylenir. Orta yolun dayanak noktası olmamasının aslında çok geçerli sebepleri var. Çünkü dayanak noktası olmayan zihin kendini analiz etmez, takılmaz ya da tutunmaz. Ama yine de bir dayanak noktamız nasıl olamaz, değil mi? Dayanak noktamız olmamak dünyamıza verdiğimiz son derece alışılagelmiş ve köklü bir tepkimizi, bir şeyleri öyle ya da böyle oldurma dürtümüzü değiştirmek olurdu. ‘Sağa ya da sola gidemezsem öleceğim!’ Sağa ya da sola gitmediğimizde kendimizi bir arınma merkezinde gibi hissederiz. Sağa ya da sola giderek kaçınmak istediğimiz bir şeyin yarattığı huzursuzluk ile başbaşa ve yapayalnız. Bu huzursuzluk son derece ağır hissedebilir.

Fakat, yıllar boyunca sağa sola gitmek, evet ya da hayır arasında seçim yapmak aslında hiç bir şeyi değiştirmiyor. Yıllarca güvenli alan arayışı içindeki çırpınmalarım, anlık mutluluktan başka bir şey vermediler bana. Tıpkı meditasyon esnasında bacaklarımızın şeklini değiştirmemiz gibi. Bağdaşta oturmaktan bacaklarımız acır ve şekil değiştirir, ‘Oh be dünya varmış!’ deriz. Fakat bir kaç dakika sonra, onları yeniden hareket ettirmek isteriz. Memnuniyet, konfor arayışı içinde hareket edip dururuz fakat bulduğumuz tatmin çok kısa ömürlüdür. Aynı şey…

Belki samsaranın acısı ile ilgili bir şeyler duymuşunuzdur. Belki kurtuluşla ilgili de bir şeyler duymuşunuzdur. Fakat mahsur kalma halinden kurtulma sürecinin acısının büyüklüğünden pek bahsedildiğini duyduğunuzu pek sanmıyorum, çünkü edilmiyor! Çünkü bu süreç büyük bir cesaret gerektiren, temelde gerçekliği kavrayış biçimimizi tamamiyle değiştirdiğimiz bir süreçtir. Sadece kendi kalıbımız olmayan bir kalıbı, tüm insanlığın kalıbını çözüyoruzdur. Çünkü hepimiz dünyaya bizi çözüme ulaştırabileceğini düşündüğümüz milyonlarca olasılığı yansıtmıyor muyuz? Daha güzel saçlarımız olabilir, ayrık otsuz bir bahçemiz olabilir, pişmanlığın ya da utancın varolmadığı bir dünya olabilir. Hepimiz sonsuza kadar mutlu mesut yaşayabiliriz, falan filan. Bu kalıp tatmin olmamızı engeller ve bizi derin bir ıstırabın içine sürükler.

Çünkü biz çok akıllı insanlar olarak, sadece çözüm aramakla kalmaz, çözümü hakettiğimizi de düşünürüz. Bir şey diyeyim mi? Biz çözümü haketmiyoruz; ondan çok daha iyisini hakediyoruz. Doğuştan hakkımız olanı, orta yolu, çelişki ve belirsizliğin içinde rahatlayabilen açık bir zihni… Fakat belirsizlikten ne derece kaçtıysak, her zaman bir sorun olduğu ve bir yerlerde birilerini onu düzeltmesi gerektiği fikrini bırakmaya başlarken o kadar yoksunluk sendromu yaşarız.

Orta yol apaçıktır fakat zordur çünkü hepimizin paylaştığı nevrotik kalıbın tabiatına tamamen aykırıdır. Yalnız hissettiğimizde, umutsuz hissettiğimizde, yapmak istediğimiz şey sağa ya da sola gitmektir. Oturmak ve hissettiğimiz şeyi hissetmeye devam etmek istemeyiz. Arınma sürecinden geçmek istemeyiz. Fakat orta yol bizi tam da bunu yapmaya teşvik eder. Bizleri istisnasız hepimizin içinde varolan cesareti uyandırmaya teşvik eder.

Meditasyon bize orta yolda çalışmamız, doğru noktada kalmamız için bir yol sunar. Meditasyonda zihinde beliren hiç bir şeyi yargılamamayı araştırırız. Hatta, zihnimizde her ne beliriyorsa onu kavramaya dahi çalışmamayı araştırırız. İyi ya da kötü olarak addettiğimiz her şeyi, doğru ya da yanlış mı diye düşünmeye başladığımızda beraberinde açığa çıkan tüm o drama olmadan, basitçe düşünce olarak tanımlarız. Talimatlardan biri düşüncelerin gelip gitmesine izin vermektir. Bu dolambaçsız disiplin, bize mücadele etmeyi bırakarak, taze ve tarafsiz bir oluş halini keşfetmeye hazırlar.

Yalnızlık, sıkıntı, kaygı gibi duyguların tecrübesi, bizi bir çözüm arzusuna özellikle itebilir. Bu hislerle rahatlayamazsak, onları tecrübe ettiğimizde orta yolda kalmaya devam etmek, tahmin edersiniz ki, çok zor bir hal alır. Zafer ya da yenilgi, övgü ya da suçlama peşine düşer, kendimizi kurban ya da galip olarak tanımlayarak, öyle ya da böyle acının üzerini örtmeye uğraşırız. Tanıdık geliyor mu?

Yalnızlığı genelde düşman olarak görürüz. Kalp acısı davet etmek istediğimiz bir his değildir. Huzursuz ve kaçma ve bize eşlik edecek birini bulma arzusunu tetikleyici bir histir. Orta yolda dinlenebildiğimizde, yalnızlıkla kurduğumuz ilişkinin doğası tehditkar olmaktan, rahatlatıcı ve serinletici bir yalnızlığa dönüşmeye ve her zamanki korku dolu kalıplarımızı tersyüz etmeye başlar.

 

Bu tip bir yalnızlığı tarif etmek için altı yol var. Onlar da bir sonraki yazıya…

 


Kategoriler: meditasyon

There is one comment

Comments are closed.