Buddha ile yolda karşılaşırsanız, onu öldürün

Öğrencilerim bilir, hocamı pek sever ve değer veririm. Her şeyden öte, bana kendi içimdeki öğretmene güvenmeyi öğrettiği ve doğru anlarda bunu hep hatırlattığı için.

Bunu vurgulamak için bizlere yıllar önce, dokuzuncu yüzyılda yaşamış Çinli Budist keşiş Linji Yixuan’un hikayesini anlatmıştı. Linji Yixuan bir gün öğrencilerine şöyle der: “Buddha ile yolda karşılaşırsanız, onu öldürün.” Bu sözleri ilk duyduğumda, çok şaşırmış ve meraklanmış, öğretmenlerinin az önce söylediği kelimelerle tamamen şaşkına dönen bir grup öğrenciyi hayal etmiştim. Sahne komik olmalıydı: Öğretmenlerinin şok edici iddiasını hevesle anlamlandırmaya çalışırken iri gözlü, düşük çeneli ve kafası karışmış ifadelere sahip insanlar.

Ne de olsa onlar, yaşamlarını Buddha’nın öğretileri çevresinde yaşamayı seçmiş kişilerdi ve şimdi biri onlara onunla karşılaşırlarsa onu öldürmeleri gerektiğini söylüyordu! Biraz daha derinlemesine bakarsak,  Linji Yixuan’ın gerçek Buddha’dan bahsetmediğini görebiliriz. Linji Yixuan, öğrencilerinin kendi yanılgılarınıonları uyandırmak için bir fırsat olarak kullanıyordu.

Yolculuğumuzda, daha uzun süredir yolda olanlardan tavsiye ve deneyim almamız gereken noktalar vardır. Ancak öğretmen/öğrenci ilişkisi içinde, öğrencinin yalnızca öğretmenini idolleştirmeye yatkın olduğu ve böylece kendi gelişimini terk ettiği bir nokta ortaya çıkabilir.

Bir öğretmeni idolleştirmek, ikilemin bir yüzüdür. Diğeri ise öğretilerin kendisidir. Yolda, kavramsal olmayanı kavramsallaştırmaya başladığımız zamanlar olabilir. Açık kalmak yerine “bilmeye” başlarız. Öğrendiklerimize sıkı sıkıya sarıldığımızda, onu elde ettiğimize ikna olmamız kolaylaşır ve kaybetme korkusuyla da ona sımsıkı sarılmaya başlarız. Bu saplantı, büyümemizin önünde bir engel haline gelir. Öğretmen ve öğretiler hem yararlıdır hem de bir dereceye kadar gereklidir, ancak her ikisinin de nihayetinde terk edilmesine izin verilmelidir. Tüm kavramları bırakıp, açıklık, heves ve önyargısız bir tutum içinde kkalabildiğimizde işte o “başlangıç zihni”ne varmaya başlarız.

Buddha’yı öldürmek, kavramsallaştırdıklarımızı öldürmek, her şeyi anladığımız inancını öldürmek demektir. Bu mantık dışı görünebilir; Sonuçta, bilgimizi bırakırsak geriye ne kalır? Tüm tecrübelerin açıklığı, belirsizliğin kesinliği, güvencesizliğin güvenliği ve kırılganlığın, savunmasızlığın konforu. Olanla, olduğu haliyle, cesur bir mevcudiyet. 

Bu tam çemberin tamamlandığı noktadır. Buddha’yı öldürdüğümüzde, ötesine geçebiliriz. Bu aşkınlık kendi deneyimimiz aracılığıyla gelir, çünkü o noktada eve geri dönmüş oluruz. Biz Buddha’yız. Paradoksal olarak, bunu anladığımız anda, onu da kaybetmiş oluruz. 

Yani… Buddha’yı bir daha yolda gördüğünüzde… ne yapacağınızı biliyorsunuz.


Kategoriler: dharma

Tags: