Patanjali’nin Yoga Sutra’sı tüm zamanların en aydınlatıcı spiritüel yazıtlarındandır. Yoga Sutra’da anlatılan sekiz uzuvlu ‘Ashtanga Yoga’ sisteminde ilk uzuv Yama’dır. Yama’lar, yoga düşünce sistemi içinde, dünyamızla kurduğumuz ilişkinin doğası hakkında beş önemli kuralı ortaya koyar.‘Kural’ desek de, Yoga düşünce sisteminde ceza kavramı olmadığını unutmamak gerekir. Öğretiye göre, kişinin ceza korkusu olmadan yanlış ile yanlış olmayanın ayrımını yapabilecek bilince erişmesi daha mühimdir.
Yama’ları listelememiz gerekirse:
Yukarıdakilerden farklı tercümeleri ile karşılaşmak mümkündür.
Öncelikle Ahimsa‘dan bahsetmek istiyorum. İlk uzvun ilk maddesi olan Ahimsa kavramı, yoga uygulamasının en önemli elementidir. Ahimsa kavramı, genelde çok dar bir kalıp içine sıkıştırılarak öldürmemek olarak açıklanmaktadır. Yoga düşünce sisteminde ise her ne şekilde olursa olsun hiçbir şeye zarar vermemek, her ne şekilde olursa olsun şiddet uygulamamak olarak yorumlanabilir. Bu çok bariz ve basit görünse de, hayatın her alanına gerçek anlamıyla uygulanmaya başladığında oldukça derin bir kavramdır.Ahimsa’yı tüm duygu ve düşüncelerimizde geliştirerek, tüm yaşantımıza yayabilir miyiz?
Öncelikle, nasıl ve ne zaman gerek kendimizi hor görerek, gerek kötü beslenerek, gerek bize iyi gelmeyen ilişkilerin içinde kalmaya ısrar ederek kendimize kötü davrandığımızı farketmek önemlidir. Eğer mutlu ve sağlıklı olmazsak, başkalarına da yardımcı olamayız.
Sonrasında davranışlarımızın başkalarına nasıl zarar verebileceğine ilişkin bir farkındalık geliştirmeye başlarız. Zarar vermeyi, kötü düşünmeyi, şiddet uygulamayı düşünmeyen, hatta ondan söz etmeyen bir zihin daha sakin olmaya, daha kolay dengeye gelmeye, daha sağlıklı kararlar alabilmeye ve ‘Mudita’ olarak adlandırılan mutluluğa daha kolay erişebilir.
Ahimsa felsefesini kavramak ve uygulayabilmek için önce ‘Himsa’ olarak adlandırılan kavramın oluşmasında rol oynayan etkenlere bakmak gerekir. Himsa, Ahimsa kavramının tersini ifade eder, zarar vermek anlamını taşımaktadır.
Yoga Sutra’da Himsa’yı meydana getiren üç etkenden bahsedilir: Asmita, Raga ve Dveşa
• Asmita: Bu etkenler arasında ilk sırada bulunan Asmita, kişinin kendisini tasdik etmesidir. Kişinin kendisini tasdik etmesi, egosuna yenik düşmesi ile gerçekleşir. ‘Ben’ ve ‘Ben bilirim’ duygusu ağır basar, kişi kendisini kendi doğrularına inandırır, bunları diğer kişilere de kabul ettirebilmek için uğraşır. Kendi doğrularının yanlış olabileceğinin ya da karşısındakilerin egosu ile çakışabileceğinin farkına dahi varamaz. Onun için kendisi en doğrucu, en akıllı, en haklı, en güzeldir. Kısacası herşeyin en güzelini ve doğrusunu bünyesinde toplayan kendisidir.
Bu duygularda ısrar etmek, kişiyi çatışmalar içine sokarak, zaman içinde psikolojik yapısını bozar ve düşünme kabiliyetini ve karar verme mekanizmasını etkiler.
Öne çıkarılan ‘ben’ duyguları kişinin bireysel, ailesel ve toplumsal olarak baskı altına girmesine, hatta çevresi tarafından dışlanmasına neden olabilir. Sonunda kişi iki şık ile karşı karşıya kalır ya içine kapanacak, ‘kimse beni anlamıyor’ duygu ve düşüncesine kapılacak ya da içinde bulunduğu duruma isyan ederek, kendisi ile çatışanlardan nefret edecektir. Her iki halde de ortaya çıkan tutumu ile hem kendisine hemde çevresine zarar vermeye başlamış olur.
• Raga: Himsa’yı meydana getiren etkenlerden bir diğeri, Raga olarak adlandırılan bağımlılıktır. Gözümüze güzel görünen, duyularımızı ve duygularımızı memnun eden herşey kolaylıkla alışkanlık meydana getirebilir. Yaşantımızda bunu, paraya, zevk ve sefaya, yaşama, kendi bedenine bağımlılık gibi şekillerde görebilmemiz mümkündür.
Bizde alışkanlık yada bağımlılık yapan herşeyi kaybetmekten korkarız, bu korku tüm yaşantımızı biz farkına olsak da olmasak da etkiler. Dünyevi duygularla aramızda koparılması zor olan bağlar yaratır. İçine düştüğümüz en büyük hata da hoşumuza giden şeylerin kalıcı olabileceğine kendimizi inandırmamızdır.
Bağımlı oldugumuz şeyleri kaybetme korkusu bizi ve çevremizi pek çok yönden etkiler.
• Dveşa: Dveşa, nefret olarak adlandırılır. Aklımız herşeyi sevgi-nefret, sevilen-sevilmeyen, güzel-çirkin, hoşlanılan-hoşlanılmayan gibi ikilikler aracılığıyla etiketlemeye meyillidir. Bu ikilikçi düşünceler zihnimizi yorar. Üzerimizde olumlu etki yarattığını düşündüğümüz şeyler bizi bağımlılığa sürükler, negatif etki yarattığını düşündüğümüz şeyler ise nefret duymamıza sebep olur. Bu bizim birlik duygumuzu sarstığı gibi, kendimize ve çevremizede zarar vermemizin de önünü açar.
Ahimsa düşüncesi, her ne şekilde olursa olsun insana, hayvana ya da doğaya karşı saygısızlık yapılmamasını, zarar verilmemesini kapsar.
Sadece eylemlerimiz değil, sözlerimiz ve düşüncelerimiz de şiddet içerebilir. Kötü düşündüğümüzde içimizdeki zarar verme eğilimi artabilir ve daha çok hata yapmamıza ve hatalarımızı katmerlememize neden olabilir.
Her canlı yaşamın ve doğanın dengesi içinde, bizlerle aynı enerjiyi paylaşır. Böyle baktığımızda, herhangi bir canlıya zarar vermenin, öldürmenin bize verilmiş bir hak olmadığını, herkesin mutlu, sağlıklı, güvende olmak istediğini, her bir canlının benzer hassasiyetleri ve kırılgan yanları olduğunu farketmeye başlayabiliriz. Bu idrak geldiğindeyse, şiddet göstermek imkansızlaşır.
Comments are closed.
Sinem Hocam sizinle daha tanışmak kısmet olmadı ayın 12sinde kısmet olacak inşallah şu anda yoga bedeni buda zihni kitabınızı çalışıyorum terimleri öğrenerek gitmek daha aydınlatıcı ilerlememi yoga bilgimi daha donanımlı hale getirmemi sağlıyor anlatımlarınız çok açık ve aydınlatıcı emeğinize yüreğinize sağlık sevgiler görüşmek üzere🙏❤️